On
yaşlarındaki küçük kız, okul önlüğünün düğmelerini iliklemeye
çalışırken o kadar acele ediyordu ki, yaşadığı panikten elleri birbirine
dolanıyordu. Uyumaktan şişmiş gözlerini ovalayarak dışarı fırladı.
Ayakkabılarını ayağına geçirmeye çalışarak yürümesi yolda yalpalamasına
sebep oluyordu. Son günlerde sürekli geç uyanıyor, ilk derse
yetişemiyordu. Öğretmenin verdiği cezadan çok, her seferinde yalan
söylemek zorunda kalmasıydı küçük yüreğini yoran. Bu sefer hangi
bahaneyi uyduracaktı? Uyuya kaldığını söylese, öğretmen her zamankinden
daha çok kızacaktı. Annesine söz vermişti. Ne olursa olsun, başına ne
gelirse gelsin, kesinlikle yalan söylemeyecekti. Geç kaldığı günlerde
öğretmeninin bakışlarıyla alevlenen yangına karşı, sap yığınından
yalanların arkasına çaresizlik içinde gizleniyordu.
Okulun
kapısına geldiğinde koşmaktan terlemişti. Alnına, çile mürekkebiyle
yazılan yazıyı, saçlarından süzülen ipek teller, daha bir
belirginleştiriyordu. Al yanaklarının üzerine yerleşen şiş gözlerle
etrafına bakıyor, çekingen adımlarla koridorda ilerliyordu. Küçük
bedeni, taşıyabileceğinden ağır bir çantanın esaretinde sınıfın önüne
geldi. Son kez önlüğünü ve yakalığını düzeltip kulağını hafifçe kapıya
yasladı. İçeride hiç ses yoktu. Çantasını sırtından eline alıp, minik
elleriyle kapıya birkaç kez vurdu. Ürkek adımlarla içeri girdiğinde
sınıftaki sessizlik, yerini fısıltılara karışan gülüşmelere bırakmıştı.
Çocukların bazısı, geç kaldığı için ona kızıyor, bazısı alaycı
bakışlarını gülmelerle perçinliyordu. Küçük kız, yerine geçmeye
hazırlanırken; öğretmen, sınıfı susturan, gülüşmeleri kovalayan, küçük
kızın yüreğini titreten konuşmasına başladı.
- Dur bakalım!
Yerine oturma! Seni defalarca uyarmaktan, cezalandırmaktan bıktım. Sen,
geç kalmaktan bıkmadın. Tahtanın yanına geç ve ders bitene kadar tek
ayak üzerinde dur. Sorumsuzluğuna son verene kadar böyle yapacağım…
Ayağını indirdiğini görmeyeyim...
Öğretmen, hedefe koyduğu
küçük bir kalbi tam ortasından yaralamıştı. Acımasız bir ressamın
elinden çıkan hüzün tablosu sınıfın ortasında öylece duruyordu. Diğer
çocukların yeniden başlayan gülüşmeleri tabloya vurulan fırçanın son
darbeleri oldu.
Alaycı bakışlardan kaçırdığı gözlerinde, yağmaya
hazırlanan bulutlara direnen küçük kız, tahtanın yanına geçti. Ayağını
kaldırdığında ders kaldığı yerden devam etmişti.
Minik
ayaklarında derman tükenmek üzereyken, ızdırabı ve dersi sonlandıran zil
nihayet çaldı. Bir yangından kaçar gibi kapıya koşturan çocuklar geride
bıraktıklarını çoktan unutmuştu. Öğretmen, masadan kitaplarını
toplarken sınıfta kimse kalmamıştı. Küçük kızın yüzüne dahi bakmadan
“Tamam! Çıkabilirsin.” dedikten sonra, söyleyecekleri aniden aklına
gelmiş gibi, uyuşan ayaklarıyla birkaç adım atan kıza tekrar seslendi.
- Dur biraz! Her gün derse geç kalıyorsun. Bu böyle gitmeyecek! Ya
keyifle uyumaktan ya da okuldan vazgeç! İkisini de aynı anda yapmaya
çalışmandan bıktım. Nasıl bir annen varmış ki, seni okula hazırlamaktan
aciz, geleceğine karşı tasasız. Defalarca çağırmama rağmen bir defa bile
göremedim veli toplantılarında. Senin sorumsuzluğunun diğer çocuklara
örnek olmasına izin vermeyeceğim. Ya kendine çeki düzen ver ya da...
Öğretmeninin ağzında çakan şimşekler küçük kızın gözlerinde bekleyen
bulutlara düşüyordu. Yağan yağmurlar çoraklaşmış bir yüreği yumuşatmaya
yetmiyor, sorular devam ediyordu.
- Okumak istemiyor musun? Eğer öyleyse, ne sen yorul ne de biz!
Küçük kızın başı önüne düşmüştü.
- Hayır öğretmenim, dedi. Okumayı çok istiyorum. Hem de çok; ancak her sabah aynı rüyayı görüyorum.
- Ne görüyorsun rüyanda?
- Geçen sene beni yalnız bırakan annemi cennette görüyorum. Beni çok
özlediğini söylüyor, pamuk elleriyle başımı okşamak istiyor, tam elini
uzatıyor; uyanıyorum.
Yanaklarına süzülen yaşları sildikten sonra derin bir iç çekip, sözlerine kaldığı yerden devam etti.
- Onu o kadar çok özledim ki... Belki aynı rüyayı tekrar görürüm, belki
rüya kaldığı yerden devam eder diye tekrar uyuyor, uyanmak istemiyorum.
Daha fazlasını anlatacak gücü kalmamıştı. Titreyen sesiyle son bir cümle daha kurdu.
- Rüyamda da olsa, bir defa başımı okşamasını, ona doya doya sarılmayı o kadar çok isterdim ki...
Güncel Konular, Yarışma Soruları ve Cevapları, Eğlence, Fıkra, Siyaset, Genel Kültür,Bilgi Yarışması, Anlamlı Sözler
Bu Blogda Ara
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder