Bu Blogda Ara

17 Aralık 2013 Salı

Asım Yıldırım SEDEF ÇİÇEĞİ ÖYKÜ

 Eşini çok seven ve önemseyen bir adamın ve karısının boşanma davası
Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı
çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla,
suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış
gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu. Hakim
tok sesiyle, yaşlı kadına: "Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?"
Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra baş
örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle
konuşmaya başladı. "Bu herif yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan..."
Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme
salonunda... Sessizlik, bu tür haberleri her gün
manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla
bozuldu. Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı,
yaşanmış 50 yılın ardından? Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı... Kadın neler diyecekti ? Herkes,
onu dinliyordu. Yaşlı kadının gözleri doldu ve
devam etti: "Bizim bir sedef çiçeği vardı çok sevdiğim... O
bilmez... 50 yıl önceydi ... O çiçeği bana verdiği
çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı
tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı
onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek
kurumaya başladı. O zaman adak adadım. Her gece güneş açmadan önce, bir tas suyla sulayacağım
onu diye... İyi gelirmiş derlerdi. 50 yıl oldu, bu herif
bir gece kalkıp bir kerede bu çiçeği ben sulayayım
demedi. Taa ki geçen geceye kadar...O gece
takatim kesilmiş uyuyakalmışım... Ben, böyle bir
adamla 50 yıl geçirdim. Hayatımı, umudumu, her şeyimi verdim. Ondan hiç birşey görmedim. Bir
kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini
yapmasını bekledim. Onsuz daha iyiyim, yemin
ederim."
Hakim yaşlı adama dönerek; -"Diyeceğin bir şey var mi, baba?" dedi. Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana
kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren
yüz ifadesiyle, hakime yöneldi. Tane tane konuştu : -"Askerliğimi Reisicumhur köşkünde bahçıvan
olarak yaptım. O bahçenin, görkemli görünümüyle
büyümesi için emeklerimi verdim. Fadime'mi de
orada tanıdım. Sedefleri de... Ona en güzel
çiçeklerden buketler verdim. İlk evlendiğimiz
günlerin birinde, boyun ağrısı nedeniyle, onu hekime götürdüm. Hekim çok uzun süre
uyanmadan yatarsa; boynundaki kireç sertleşir,
kötüleşir dedi. Her gece uykusunu bölüp uyansın,
gezinsin dedi. Hekimi pek dinlemedi bizim hatun...
Lafım geçmedi... O günlerde, tesadüf, bu çiçek
kurumaya yüz tuttu. Ben ona: "Gece çiçek sularsan geçer dedim. Adak dilettim... Her gece onu
uyandırdım ve sevdiğim kadını,
yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her
gece, o çiçek ben oldum sanki..." dedi adam. O yaştaki bir adamdan beklenmeyecek
ifadelerle... "Her gece, o yattıktan sonra uyandım. Saksıdaki
suyu boşalttım. Sedef, gece sulanmayı sevmez,
hakim bey... Geçen gece de... Yaşlılık... Ben de
uyanamadım. Uyandıramadım... Çiçek zaten gece sulanmayı sevmeyen bir çiçekti ama kadınımın boynu yine azabilirdi. Suçlandım ...
Sesimi çıkartamadım..." O anda gazeteciler dahil, mahkeme salonundaki herkes ağlıyordu... Sevgide cömert ama sevdiklerimizi kırmada
oldukça cimri olalım …

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder