Bu Blogda Ara

31 Ağustos 2014 Pazar

Dost bazen minik bir kuş, bazen var olmayan sevgili.. Kimi zaman saksıda çiçektir, ama asıl dost seni senden çok sevendir.

Dost bazen minik bir kuş, bazen var olmayan sevgili..
Kimi zaman saksıda çiçektir, ama asıl dost seni senden çok sevendir.

Doğum günün kutlu olsun bitanem, seni çok seviyorum!

Doğum günün kutlu olsun bitanem, seni çok seviyorum!

Erkeklere göre: kadınlar kötü, kadınlar vefasız, kadınlar şeytan.. Peki bu peşinden koştuklarınız travesti mi..?

Erkeklere göre: kadınlar kötü, kadınlar vefasız, kadınlar şeytan..
Peki bu peşinden koştuklarınız travesti mi..?

Zaman geçtikçe hatalarıyla yüzleşen ve zaman geçtikçe yüzsüzleşen iki çeşit insan vardır.

Zaman geçtikçe hatalarıyla yüzleşen ve zaman geçtikçe yüzsüzleşen iki çeşit insan vardır.

Ben açayım yüreğimi sen oku.

Ben açayım yüreğimi sen oku.

Yönetici ve mühendis (fıkra gibi)

Yönetici ve mühendis (fıkra gibi)
Büyük bir şirketin üst düzey yöneticilerinden biri bir gün Newyork üzerinde balonla dolaşmaya çıkar.
Aksilik bu ya pusulasını aşağıya düşürür ve kaybolur. İnmek için uygun bir yer ararken bir gökdelenin tepesinde sigara içen bir adam görür ve alçalır.
- Pardon, ben nerdeyim acaba? diye sorar.
- Yerden 500 feet yükseklikte bir balonun içindesin, der adam.
Yönetici sinirlenir:
- Sen mühendissin değil mi? diye sorar.
- Evet, der adam. Nerden bildin?
- Çünkü başım belada ve sana bir soru soruyorum. Verdiğin cevap %100 doğru fakat hiç bir işime yaramıyor.
- Sen de yöneticisin, değil mi?
- Evet. Sen nerden bildin?
- Çünkü, yerden 500 feet yükseklikte bir balonun içinde kaybolmuşsun. Pusulan yok, berbat durumdasın. Fakat bu şimdi benim suçum oldu..

"Yıpratılmış kadınları sevmek lazımdı belki de, şımartılmışları değil"

"Yıpratılmış kadınları sevmek lazımdı belki de, şımartılmışları değil"

Lafa gelince herkes yarış atı; ama iş icraata gelince hepsi sütçünün eşşeği..!!

Lafa gelince herkes yarış atı; ama iş icraata gelince hepsi sütçünün eşşeği..!!

Ya çok yanlış zamanda karşılaştık, ya da hiç karşılaşmaması gereken iki insandık..

Ya çok yanlış zamanda karşılaştık, ya da hiç karşılaşmaması gereken iki insandık..

İçimde bir salıncak kurmuş dünya; bir geliyor, bir gidiyor...

İçimde bir salıncak kurmuş dünya; bir geliyor, bir gidiyor...

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Ey Gece..! Git yare söyle yüreğine sesine sarılıp uyumak isteyen biri var de... :(

Ey Gece..!
Git yare söyle yüreğine sesine sarılıp uyumak isteyen biri var de... :(

Aşk, dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır....

Aşk, dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır....

Bir kadının içindeki masum meleği erkek keşfeder ama o meleğin tüm masumluğunu da yok edecek olan yine erkektir...

Bir kadının içindeki masum meleği erkek keşfeder ama o meleğin tüm masumluğunu da yok edecek olan yine erkektir...

Ben hep burdayım. Olur ya özlersin, hadi özlemedin diyelim...

Ben hep burdayım. Olur ya özlersin, hadi özlemedin diyelim...

Kadının solundaki boşluğa oturursa biri, dünyadaki erkek sayısı bire düşer...

.... ve bilirsin ki;
Kadın karşısına tüm dünyayı alırken yalnızca yanında tek bir adam ister.
Öyle çok detaylı değil, yalnızca kararlı.
Biliniz ki; kadının solundaki boşluğa oturursa biri, dünyadaki erkek sayısı bire düşer...

Gittin de ayrıldık mı sanıyorsun? Sen orda sigaranı yakarsın, külü benim içime düşer...!

Gittin de ayrıldık mı sanıyorsun?
Sen orda sigaranı yakarsın, külü benim içime düşer...!

"ACIYI" Tatmadan , "MUTLULUĞU" Bulamazsın...!

Sonu beLLi oLmayan bir yoLdur hayat.
Önüne ne zaman, Neyin çikacagini biLemezsin.
Bazen birseyLer aLır götürür senden,tutamazsin!.
Bazen de hayatın getirdikLerinden kacmak istersin, Ama kaçamazsın!.
BöyLedir hayat, Bir türLü anLayamazsın.Ve bir gercek vardIr:
......"ACIYI" Tatmadan , "MUTLULUĞU" Bulamazsın...!

Bırakıp da gidenler, geride kalanları hiç mi düşünmezler?

Bırakıp da gidenler, geride kalanları hiç mi düşünmezler?

"Kalanlara o kadar da yüklenilmez, giden hatıraları da alıp gitsin ."

"Kalanlara o kadar da yüklenilmez, giden hatıraları da alıp gitsin ."

Mübarek, ne güzel ellerin var senin. Tutsam cennete bilet...

Mübarek, ne güzel ellerin var senin. Tutsam cennete bilet...

Özlemekten yorulur mu insan? Yoruluyor işte, söyleyemeyince…

Özlemekten yorulur mu insan?
Yoruluyor işte, söyleyemeyince…

Kelimeler de mevsimler gibidir; kimi üşütür, kimi yakar..!

Kelimeler de mevsimler gibidir; kimi üşütür, kimi yakar..!

Bazen diyorum ki "ne olacak söyle gitsin".. Sonra diyorum "Söyleyince ne olacak, sus bitsin"

Bazen diyorum ki "ne olacak söyle gitsin".. Sonra diyorum "Söyleyince ne olacak, sus bitsin"

Her ayrılıktan sonra ya ' güle güle ' ya da 'hoşçakal' denir sevgiliye . .

Her ayrılıktan sonra ya ' güle güle ' ya da 'hoşçakal' denir sevgiliye . . 
Sahi gülen yada hoşçakalan var mıdır sizce ?

Ne garip. İnsanın hayatı soruyla başlayıp, soruyla bitiyor.

Ne garip. İnsanın hayatı soruyla başlayıp , soruyla bitiyor .
- Adını ne koydunuz ?
- Merhumu nasıl bilirdiniz ?

Yağmurdan kaçmak isteyip Şemsiye bulamadığında , Sığınma kalbime . . !

Yağmurdan kaçmak isteyip
Şemsiye bulamadığında ,
Sığınma kalbime . . !
Benim yüreğimde kar yağıyor artık 'ÜŞÜRSÜN' !

27 Ağustos 2014 Çarşamba

ÇOK SEVMEK sonsuza dek kavuşamamak için ideal bir yöntemdir..

ÇOK SEVMEK sonsuza dek kavuşamamak için ideal bir yöntemdir..

Hayat bu arkadaş daha ne olsun !.. CAN YÜCEL

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin...
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin...
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart,
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine,
Bak güzelim kahvaltının keyfine.
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin..
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile.
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine,
seni mutlu eden sesi duymak için "alo "de
Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa...
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla ,köpek görürsen okşa ,
Çocuk görürsen yanağından makas al.
Sonra,şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı,
Sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı,
Hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak,
Yüzünde güller açtıracak.
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil,
Vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi,
Eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun
Sohbetin yemeğin, kahkahan olsun..
Arkadaşım
hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!
Can Yücel

Limon Ağaçları KISSADAN HİSSE

 Limon Ağaçları KISSADAN HİSSE

Zengin bir iş adamının bahçesinde, yan yana dikilen iki limon ağacı vardı. Mayıs ayı sonlarında açan limon çiçekleri, bütün bahçenin havasını bir anda değiştirir ve apartmanlara hapsedilmiş insanlara baharın geldiğini müjdelerdi. Ancak limon ağaçlarından biri, diğerinden cılız ve şekilsizdi. Bu yüzden büyük ağaç her fırsatta onu küçümser ve tepeden bakardı. Ev sahibi de küçük boylu limon ağacından ümit kesmiş görünüyordu. Ona göre ağaç, bu gidişle kuruyup ölecekti. Bu yüzden de onu fazla sulamaz ve bakımını yapmayı pek istemezdi. Günün birinde esen sert bir poyraz, karlı dağların yamaçlarındaki bir grup çiçek tohumunu iş adamının bahçesine uçurdu. Fakat bahçenin her tarafı parsellenmiş, sadece limon ağaçlarının altında yer kalmıştı. Bir an önce filizlenmek zorunda olan tohumlar, limon ağaçlarının yanına gelerek onların altında yeşermek için izin istedi. Büyük ağaç, iyice kasılarak: - Böyle bir şey asla mümkün olamaz, diye atıldı. Bizler kuru kalmayı pek sevmeyiz. Eğer dibimde çoğalırsanız, suyu emip beni kurutursunuz. Aslında büyük ağacın çekindiği başka bir şey daha vardı. Çiçekler rengarenk açtıklarında, limon ağacının sarıya çalan beyaz çiçekleri sönük kalacak ve bahçe sahibinin gözündeki değeri azalabilecekti. Oysa ki ağacın, kendinden güzel olanlara hiç mi hiç tahammülü yoktu. Küçük ağaç, uzun boylu arkadaşının tohumlara verdiği cevabı beğenmemişti. Çünkü o, kendisine hayat verenin, o hayat için gerekli olan suyu da vereceğini çok iyi biliyordu. Bu yüzden, aklına bile gelmiyordu susuzluk. Tohumların teklifini kabul ederken: - Sizlerle birlikte olmak, bana mutluluk verir, dedi. Böylelikle yalnızlık da çekmeyiz. Büyük ağaç bu işten hoşlanmamıştı. Fakat küçük olanı: - Güzel yaratılanlardan kimseye zarar gelmez, diye tekrarlıyordu. Güzellerden güzellikler doğar sadece. Küçük limon ağacı altında filizlenen tohumlar, bir kaç hafta içinde cennet çiçekleri gibi açıp bütün bahçenin göz bebeği haline geldi. Bu arada ağaç, elinden geldiği kadar kendilerine yardımcı olmaya çalışıyor ve çiçeklerin sevdiği yarı güneşli ortamı sağlamak için, eski yapraklarını döküyordu. Çiçekler, kısa bir süre sonra mis gibi kokular yaymaya başladı. Bahçe sahibi, o ana kadar hiç duymadığı bu kokunun nereden geldiğini araştırdığında, davetsiz misafirleri bularak hayrete düştü. Adam, ancak rüyalarında görebildiği bu çiçeklerin güzelliğini devam ettirebilmek için sabahları artık daha erken kalkıyor ve onları en kaliteli gübrelerle besleyip bol bol suluyordu. Küçük limon ağacı, köklerinin en ince ayrıntılarına kadar ulaşan bu suları çiçeklerle birlikte içiyor ve büyük bir hızla serpilip büyüyordu. Çiçekleri sevgiyle kucaklayan ağaç, ertesi bahara kalmadan o civarın en büyük ağacı haline geldi ve birbirinden güzel kelebeklerin ziyaret yeri oldu. Daha sonra da kendi çiçeklerini açarak bahçenin güzelliğine güzellik kattı. Şimdi küçük ve yalnız kalmış olan limon ağacı ise, komşusuna duyduğu kıskançlıkla için için kuruyordu. Cüneyd Suavi

26 Ağustos 2014 Salı

KAR GİBİ BEYAZ, GECE GİBİ SİYAH YEMESİ HARAM İÇMESİ HELAL ERKEKLER GÜNDE ÜÇ DEFA GÖRÜR, KADINLAR ÖMRÜNDE BİR DEFA GÖRÜR


 KAR GİBİ BEYAZ, GECE GİBİ SİYAH YEMESİ HARAM İÇMESİ HELAL ERKEKLER GÜNDE ÜÇ DEFA GÖRÜR, KADINLAR ÖMRÜNDE BİR DEFA GÖRÜR

KAR GİBİ BEYAZ ==> KefenGECE GİBİ SİYAH==> KABİR ( kabrin içi karanlıktır.. Karanlık ışığın söndüğü yerdir .. Işığın söndüğü yer ömrün bittiği yerdir.. Kıyamet müminlere ışık kafirlere ise karanlıktır bu yüzden kara gün olarak adlandırılır ve siyah eş anlamlısı olduğu için kullanılır..İÇMESİ HELAL==> ŞAHADET ŞERBETİ'dirYEMESİ HARAMDIR ==> İNTİHAR ( intihar etmek allahın verdiği canı bir tek o alacağı için haram kılınmıştır)KADINLAR ÖMRÜNDE BİR DEFA GÖRÜR ==> ( KABİR'i kadınlar ömründe sadece bir defa görürler çünkü cenaze namazlarında ve defin sırasında asla kadınlar orda bulunmazlar dinen mümkün değildir )ERKEKLER GÜNDE ÜÇ DEFA ==> (KABİR'i erkekler üç kez görüyor demesinden kasıt şudur arkadaşlar.. Cenaze namazları üç vakitte kılınır 1: (EN ERKEN) SABAH NAMAZINA MÜTAKİBEN2: ÖĞLE NAMAZINA MÜTAKİBEN 3: ( EN GEÇ ) İKNDİ NAMAZINA MÜTAKİBEN-peki neden üç vakit derseniz diğer vakitlerde karanlık çökeceğinden cenaze işlerinde aksaklıklar meydana geleceği ihtimali göz önünde bulundurulmuş ve dinen bu caiz görülmüştür-İşte bu yüzden erkekler günde en fazla üç kez cenaze namazı kılabilir ve defin işlemi yapabilir yani üç kez o kabri görebilirler

Yorma beni hayat ne istediysen verdim...

Yorma beni hayat ne istediysen verdim önce hayallerimi sonra düşlerimi herkesin aşık olduğu gülüşlerimi en sonunda hayallerimin sahibini verdim istediğim bir avuç mutluluktu oysaki bir avuç mutluluk bir avuç gözyaşı olup döküldü gözlerimden.

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Ey Sevgisine Şiirler yazdığım, NERDESiN..!!!

Gurbetimde SENSiN , Vuslatım da SEN ..Gidişim sanadır, Dönüşüm sana. Anlasana;Sözümde SENSiN Özüm de SEN. Söylediğim sanadır,Söyleyemediğim sana. Ateşimde SENSiN , Közüm de SEN; Yazanda SENSiN, Yazdıran da SEN. Hikayem sanadır, Şiirim sana. Ey Sevgisine Şiirler yazdığım, NERDESiN..!!!

23 Ağustos 2014 Cumartesi

BEN KARŞILIK İÇİN SEVMEDİM Kİ..


Dün Gece , El Ayak Çekilince , Kurdum Mahkemeyi Yargıladım Yüreğimi...! Aklım HAKİM.... Vicdanım SAVCI.... DUygularım TANIK... Yüreğim SANIK... Avukata Gerek Duymadık.... Sordu Hakim; Nasıl Seversin Bunca Zaman Sen....? Boyun Büktü Yürek; Ah Bir Bilsen...! Duygular Kıpır Kıpır Söz İstediler....!Hakim Bey, Sevmek Hangi Yasada Suç....? Peki , Dedi Hakim..... Vurdu Yeniden Tokmağı, SEVDİĞİN KARŞILIK VERDİ Mİ BARİ....? YÜREK Yine Kırık, Yine Ezik..... BEN KARŞILIK İÇİN SEVMEDİM Kİ..

22 Ağustos 2014 Cuma

Senin için yapraklarını koparttığım papatyalardan özür diledim dün gece "haklısınız dedim ne sevdiği belli, ne sevmediği"

Senin için yapraklarını koparttığım papatyalardan özür diledim dün gece.
 "haklısınız dedim ne sevdiği belli, ne sevmediği"

Besle büyüt danayı, tanımasın anayı...


Besle büyüt danayı, tanımasın anayı...

Ben konuşursam derinden kimse kalkamaz yerinden...!

Hani derler ya;
Bir konuşursam derinden yer oynar yerinden.
Ben onlardan değilim.
Ben konuşursam derinden kimse kalkamaz yerinden...!

BRAD PİTT’İN KARISI HAKKINDAKİ KONUŞMASI


BRAD PİTT’İN KARISI HAKKINDAKİ KONUŞMASI:
Karım hasta. Kişisel yaşamı, işi, kendi hataları ve çocukların sorunlarından dolayı sürekli gergindi. Karım 14 kilo verip, 40 kiloya kadar düştü. Çok sıskaydı ve sürekli ağlıyordu. Karım mutlu bir kadın değildi. Devamlı başı ağrıyordu, kalp ağrısı vardı ve kaburga arkasında sinirleri sıkışıyordu. Sağlıklı bir uyku düzeni yoktu, sadece sabahları ve çok yorgun olduğu zamanlarda hemen uykuya dalıyordu. Bizim ilişkimiz bitmek üzereydi, ayrılma eşiğine gelmiştik. Karım kendi güzelliğini bırakmıştı, gözlerinin altında torbalar vardı, yüzüyle alay ediyordu ve kendine bakmayı bıraktı. Kendisine gelen tüm filmleri ve rolleri reddetti. Artık ben de umudumu kaybetmiştim, yakında boşanacağımızı düşündüm… Ama sonra bir şeyler yapma kararı aldım, sonuçta dünyanın en güzel kadınıyla evliydim. Dünyanın erkek ve kadınların yarısından çoğunun idolüydü ve sonra onun yanında uykuya dalmaya, ona sarılmaya başladım. Çiçeklerle beraber duş almaya, onu öpmeye, övgüler söylemeye başladım. Onu her dakika memnun görüyordum ve çok şaşırdım, ona hediyeler alıyordum. Sadece onun için yaşamaya başladım. Onun hakkında basınla sadece ben konuştum. Bütün olayları onun yönetimi altına aldım, onun ve ortak arkadaşlarımızın yanında onu övdüm, inanmayacaksınız ama yüzünde çiçekler açtı, daha iyi hissetti. Kilo almaya başladı, sinirlenmiyordu ve beni hiç olmadığı kadar çok seviyordu hem de beni bu kadar sevebileceğine dair hiçbir ipucu yokken.
Ve sonra bir şey fark ettim: Kadın, erkeğinin yansımasıdır.
Eğer erkek kadını deliler gibi seviyorsa, kadın gelecektir…

21 Ağustos 2014 Perşembe

Kandırılan zengin adam (kıssadan hisse)

Amerika’da bir adam lotodan bir milyon dolar kazanıyor, arabasına giderken bir bayan kızının çok ağır, ölümcül bir hastalığa yakalandığını ve beş yüz bin dolar bulamazsa yarın kızının öleceğini söylüyor.

Adam hiç düşünmeden parasının beş yüz bin dolarını veriyor. Ertesi gün bu olaya şahit olan biri, adama o parayı verdiği bayanın bir dolandırıcı olduğunu ve onu kandırdığını söylüyor. (adam gerçekten de kandırılmış)
Bu konuşmanın sonunda adam sadece gülüyor, Bu duruma barmen oldukça şaşırıyor.

-Nasıl olur, kadın seni kandırdı hiç mi üzülmedin?

Barmenin aldığı cevap ilginçtir:

-Benim sevincim yarın ölecek bir kızın olmaması!

Boş çuval asla dik durmaz ...

Boş çuval asla dik durmaz ...

Geçmişte beni üzen herkese hakkımı helal ettim. Neden mi? Hesap gününde hiç bir şerefsizle karşılaşmak istemiyorum...

Geçmişte beni üzen herkese hakkımı helal ettim.
Neden mi?
Hesap gününde hiç bir şerefsizle karşılaşmak istemiyorum...

Bayram şekeri (kıssadan hisse)

Mustafa 10 yaşında bir çocuktu.Babası işsizdi.Ramazan’ı komşularının yardımıyla zar-zor geçirmişlerdi.Bayram günü geldi çattı.Mustafa, anne ve babası evde sessizce oturuyorlardı.Kimse ziyaretlerine gelmiyordu.Öyle ya…Fakirin dostu olmaz.Bu hep böyledir.Mustafa babasının ve annesinin ellerini öptü usulca.Babası utanıyordu kendinden.Oğluna bayramda bırak harçlık vermeyi bir elbise bile alamamıştı.Üzülüyordu içten içe. Mustafa babasına yavaşça fısıldadı:”Baba ben bayram şekeri istiyorum!”

Bu sözler babasının yüreğine bir ok gibi saplandı.Cebinde sadece 5 TL vardı. Onunla şeker alsa yiyecek bulamayacaklardı.Oğlunun başını okşadı:”Oğlum cebimde sadece 5 TL var. Onunla da bayram şekeri alırsam yiyecek alamayız.Biraz sabret bir iş bulursam o zaman istediğin kadar bayram şekeri alırım sana…”

Bu sözler Mustafa’yı tatmin etmedi.Bahçeye çıkıp ağlamaya başladı.Başını öne eğmişti.İçeride de babası ve annesi gözyaşlarını tutamamıştı.Onlar da ağlıyorlardı.

O sırada Mustafa’nın gecekondusunun önünden bir adam geçiyordu. Mehmet adında genç bir adam.Mustafa’yı ağlar bir vaziyette görünce başını okşadı ve sordu:”Ne oldu yavrum?Neden ağlıyorsun?”

Mustafa yaşlı gözlerle cevap verdi:”Ben şeker istiyorum amca!Bayram şekeri…”

Bu sözler Mehmet’in yüreğini yaktı.”Buradan ayrılma hemen döneceğim” diyerek Mustafa’nın yanından ayrıldı.Markete uğradı.1 kg. karışık şeker,1 pakette çikolata alarak Mustafa’nın gecekondusuna vardı.Mustafa sevinçle Mehmet’in yanına koştu.Mehmet şeker ve çikolataları Mustafa’ya vererek:”Al yavrum.Artık ağlama.Senin için aldım.Çok yeme dişlerin çürür sonra” dedi ve gülümsedi.Mustafa teşekkür etti ve Mehmet’in elini öpmek istedi.Mehmet önce elini vermek istemedi ama sonra uzattı.Mustafa Mehmet ‘in elini görünce birden irkildi.

Parmaklarından 3 tanesi yoktu çünkü.Mustafa Mehmet‘in ellerini öptü ve sordu:”Ellerine ne oldu amcacığım”.Mehmet cevap verdi:”Boş ver yavrum o kadar da önemli değil”.Mustafa Mehmet’in ismini öğrendi,Mehmet de Mustafa’nın…Ve ayrıldılar.Mustafa sevinçle evine girdi ve şekerleri yemeye başladı.Annesi ve babası da Mehmet’ e bol bol dua ettiler.


veeeee....
Yıllar sonra bir bayram sabahı
Saat 9.30. 

Huzur evinde ihtiyar, yaşlı gözlerle pencereden dışarı baktı. Kendi kendine söylendi:”Gene gelmediler”.Yanındaki Sadi bey lafa karıştı:”Sorma benimkiler de gelmedi”. Yaşlılar evinde bir bayram daha hüzünle geçiyordu. Birden içeri bir genç girdi. Uzun boylu ve yakışıklı bir genç. Elinde paket paket çikolatalar vardı ve renk renk çiçekler.

Ellerini öptü sırayla yaşlıların.Ve çikolatalar, çiçekler verdi onlara. Sadi bey’in yanındaki ihtiyara gelmişti sıra. Bayramını kutladı onun ve öpmek istedi ellerinden.Yaşlı adam elini uzattı istemeyerek. Genç birden irkildi.

İhtiyar’ın parmaklarından 3 tanesi yoktu:”Siz” dedi,”Siz Mehmet amcasınız”.İhtiyar şaşırdı:”Beni nereden tanıyorsun”.Genç cevap verdi:”Ben sizin ağlarken gördüğünüz ve şeker,çikolata aldığınız çocuğum.Adım Mustafa”.İhtiyar biraz düşündü: 

- ”Hatırladım seni, hatırladım yavrum”dedi. Birbirlerine sarıldılar ve öylece ağladılar…

Kaynak:Anonim

Sadece bayramlarda değil ömrümüzün geri kalanında da huzurevindeki yaşlıları ve yetimhanedeki çocukları ziyaret edelim.

Herkes "ilk" olmak ister, ama Heyecandan avuçlarınızın terleyerek tuttuğu "ilk" elle değil, Güvenerek sımsıkı tuttuğunuz "son" elle girersiniz mezara...

Herkes "ilk" olmak ister,
İlk aşk,
ilk öpücük.

"Oysa ilk geçicidir."

Sahip olduğunuz hangi ilk hala sizin?
Ama kimsenin istemediği "son" farklıdır.
Çünkü ondan ötesi yoktur.

Heyecandan avuçlarınızın terleyerek tuttuğu "ilk" elle değil,
Güvenerek sımsıkı tuttuğunuz "son" elle girersiniz mezara...

Bizim hastalıklarımız nelerdir?

Bizim hastalıklarımız nelerdir?
1. Allah'ı biliyoruz ama emir ve yasaklarına uymuyoruz.
2. Kur'an-ı kerime inanıyoruz ama onunla amel etmiyoruz.
3. Peygambere inanıyoruz ama sünnetlerine uymuyoruz.
4. Şeytanı tanıyoruz ama kendimize düşman bilmiyoruz.
5. Cennete inanıyoruz ama cennete girmek için çalışmıyoruz.
6. Cehennemden korkuyoruz ama günahlardan kaçmıyoruz.
7. Ölümü biliyoruz ama onun için hazırlık yapmıyoruz.
8. Kardeşlerimizi ayıplıyoruz ama onların yaptıklarını yapıyoruz.
9. Allah'ın nimetlerini yiyoruz ama şükretmiyoruz.
10. Kardeşlerimizi mezara götürüyoruz ama ibret almıyoruz... :((

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Doya doya yaşamak en güzeli...

Yaz geçmiş kış geçmiş can eskimiş ruh eskimiş,
Akıp giden zaman ömrün bahanesiymiş.
Uzun uzun yaşamak değil, doya doya yaşamak en güzeliymiş...

Eskiden kız isterken damat adayının pantolonunun diz kısmına bakılırmış NAMAZ kılıyor mu diye...

Eskiden kız isterken damat adayının pantolonunun diz kısmına bakılırmış
"NAMAZ kılıyor" mu diye...
Şimdilerde cebine bakılıyor, "zengin mi" diye..

Bu AŞK varya aşk... Dünyada cennete gittiğini sanıp, cehenneme yürümek gibi bişey.

Bu AŞK varya aşk... Dünyada cennete gittiğini sanıp, cehenneme yürümek gibi bişey.

Burçlar, Burçların karakter özellikleri, Burçların kişilikleri hakkında kısa kısa bilgiler

Burçlar, Burçların karakter özellikleri, Burçların kişilikleri hakkında kısa kısa bilgiler, burçlar hakkında

19 Ağustos 2014 Salı

Martılarla Randevu Şiiri YILMAZ ODABAŞI


Martılarla Randevu


Uzaklarda karagözden bir selam vardı,
Saramadım soramadım ömrüm zarardı.
Artık bu ayrılıklardan kalbim usandı,
Bir gökyüzü bir duvar, bir resmin kaldı..

Oysa dünya ne geniş, koğuşum dardı,
Bıraksalar martılarla randevum vardı..

17 Ağustos 2014 Pazar

Bir gün herkes yaptıklarının bedelini ödeyecek! Eğer ödeme yaptıysanız bu mesajı dikkate almayınız..

Bir gün herkes yaptıklarının bedelini ödeyecek!
Eğer ödeme yaptıysanız bu mesajı dikkate almayınız.. :))

Ne güzel insanlar vardı eskiden HATIRALAR

Ne güzel insanlar vardı eskiden.
Çocukluğumuzu kaplamışlardı.
Bize masal anlatırlardı
Cinlerden, perilerden.
Büyük anneler, büyük babalar vardı.
O zaman hepsi uzaktı ölümden.
Hem sevdirir hem korkuturlardı.
Acı hikâyeleri bile tatlı başlardı.
Demek bunun için gittiler hikâyelerden.
Ne güzel insanlar vardı eskiden.
Ne güzel şarkılar vardı eskiden.
Gençliğimizi donatırlardı.
Hep iyi şeyler hatırlatırlardı
Geçip gitmiş devirlerden.
Sevgi ve ümid yaratırlardı.
O zaman her şey uzaktı ölümden.
Yanık şarkılar bile neşeli başlardı.
İster istemez saadet taşardı
Gamsız günlerimizden.
Ne güzel zamanlar vardı eskiden.
Ne güzel şarkılar vardı eskiden.
Hayâl içinde yaşatırlardı.
Güldürür ağlatırlardı
Duymadan biz, düşünmeden.
Her an bir asır kadardı.
O zaman herkes uzaktı ölümden.
Candan sevdiklerimiz vardı.
Hepsi başka güzeldi, bizi tanımazlardı.
Bütün yollarımız geçerdi gül bahçelerinden.
Ne güzel zamanlar vardı eskiden...
-Özdemir Asaf-

16 Ağustos 2014 Cumartesi

MİMAR SİNAN'IN HİKAYESI kıssadan hisse


MİMAR SİNAN'IN HİKAYESI

İstanbul devamlı bir su problemi içerisindedir. Bu problemin çaresi asırlar
önce Kanuni zamanında, Mimar Sinan'ın günlerinde konuşulmuş ve en büyük çare
Sinan'la bulunmuştur. İstanbul'un o günkü nüfusu çogalınca Kanuni Sultan
Süleyman, Sinan'ı çagırır, der ki:
"Mimarbaşı, halkımız su ihtiyacı içinde. Bir at yükü suya çok miktar akçe
ödüyorlar. Acaba halkımızın bu su ihtiyacını karşılamak için birşeyler
düşünmez misiniz?"
Mimarbaşı der ki:
"Sultanım siz müsaade buyurun, ben İstanbul'un çevresini bir dolaşayım,
dışarıda mevcut suları İstanbul'a getirmenin mümkün olup olmadıgını bir
inceleyeyim ve ondan sonra size bir cevap veririm."
Ve Sinan Aga atına biner, yanına yardımcılarını da alır, Çekmece'den
başlayarak kıyıları dolaşır, Beşiktaş'a kadar istanbul'un kıyılarında, dereleri, akan suları tespit eder. Bu suların önü örüldügü, baraj yapıldığı
takdirde nereye kadar yükselir, nereden nereye kemer yapılarak İstanbul'a getirilebilir, bunun günlerce hesabını yapar ve Kanuni'nin huzuruna çıkar.
Sultan sorar:
"Mimarbaşı, İstanbul'a su getirmek mümkün müdür?"
Mimarbaşının cevabı:
"Belki sultanım, mümkündür."
Mimar Sinan kolları sıvar ve İstanbul'un dışındaki
suları Kagıthane civarında belli yerlerde toplar, oradan da
dere içlerine büyük geçitler yaparak İstanbul'a getirir ve şehrin belli
meydanlarında umumi çeşmeler yaparak suyu akıtır. Bu çeşmelerin tamamı
da kırkı bulur. Ve Kırk Çeşme suları akmaya başlar.
O güne gelinceye kadar, musluk gibi bir adet olmadığı için sular boşa akıp
gitmektedir. O gün çok pahalıya mal olan suyu artık bostanlara, yollara
akıtmak istemiyorlar ve ilk defa İstanbul'da lüle dedikleri musluğu çeşmelere koyuyorlar.
Su böylesine zor geldigi ve kıymet kazanmaya başladığı için Kanuni bir ferman çıkarır, der ki: "İstanbul meydanlarındaki umumi çeşmeler halkın
malıdır. Hiç kimse bu çeşmelerden gizlice yeraltından evine su alamayacaktır."
Bu umumi kaidenin bir istisnasını da koyar Kanuni. O da özel olarak Sinan'a
iletilir. Denir ki: "Sen İstanbul'a böylesine güzel bir çalışma sonunda kırk
çeşme sularını getirdin. Sen evine özel olarak bir lüle su alabilirsin."
Ve Süleymaniye civarındaki meydan çeşmesinden Sinan'ın evine özel olarak yol
yapılır ve su akıtılır. Böylece Mimar Sinan evinde özel suyu olan tek kişi
olur.
Mimar Sinan Şehzadebaşı Camiini, Süleymaniye Camiini ve Edirne'deki Selimiye
Camiini yaptıktan -sonra yaşlanır. Devir hep öyle geçmemiştir. İtibarının
yüksekte olduğu devirde, kendisinin kıymetini takdir edenler bir bir bu
dünyadan göçmüşlerdir. Kanuni vefat etmiştir, yerine başka padişahlar
geçmiştir. Ve Sinan 99 yaşına gelmiştir.
Çevresindeki dostları göçtügü için de kendisi istanbul'da adeta yapayalnız kalmıştır.
Ve yeni bir nesil yetişmiştir.
Bir gün Sinan'ın kapısına birisi gelip dayanır.
Kapıyı çalar. Sinan bastonuna dayanarak kapıyı açar, "Buyurun" der.
Gelen meçhul insan, "Ben Topkapı Sarayı postacısıyım. Sizi divana
çagırıyorlar. Herhalde bir soruşturmaya tabi tutulacaksınız" der.
Sinan Aga, bu ihtiyar halinde, dostlarının tümünün göçüp gittigi, kendisini
eserleri inşaat halindeyken görenlerin kalmadıgı bu ihtiyar dünyada, "Acaba
Topkapı Sarayına niye çagırılıyorum?" diye bastonuna dayana dayana gider.
Saraya girer, orada bir soruşturma heyeti kurulmuştur: Kadılar, ulemalar,
müftüler, o günün vükelası. Sinan'a şöyle derler:
"Sinan Aga, hakkında şikayet var. Eve su almak yasak oldugu, hiç kimse
evine özel olarak su almasın' diye padişah fermanı oldugu halde, sizin
evinizde özel su varmış."
"Evet," der, "Cihan Padişahı bana öyle özel olarak müsaade etmişti. İstanbul'a yaptıgım su hizmetinden dolayı sadece benim şahsıma su müsaade
etmişti de almıştım."
"O zaman şu müsaadenizi, fermam görelim de ses çıkarmayalım. Kimseye
verilmemesine ragmen, sizinki devam etsin."
Sinan'ın cevabı şu: "Ben o zaman Cihan Padişahından ferman istemekten hicap
etmiştim. Fermanım falan yok, ama su benim evimde akıyor."
Divan müşkül durumda kalır, konuşmalar olur: "Sinan büyük hizmetler etmiştir, evinde suyu aksın." Oradan başkaları cevap verir: "Bu Âl-i Osman'a
hizmet eden sadece Sinan mı? Sinan gibi daha nice hizmet edenler vardır. Ya
onların da evine özel su verilsin, ya da Sinan'a da bu ayrıcalık tanınmasın."
Divanda uzun münakaşalar olur, son olarak verilen karar şudur: "Sinan gibi
diger hizmet edenlerin de evine su baglanamayacagına göre, Sinan'a verilen
su kesilmeli, fakat şimdiye kadar kullandıgı su fermansız kullandıgı için
bir cezaya mucip olmamalıdır."
Ve bu karardan sonra Sinan evine gelir. Üzgün, bezgin, fakat fazla müteessir
degil. Çünkü Sinan hizmetini Allah için yapmıştır.
Kendisine bir ayrıcalık tanınsın, özel bir mükafat verilsin diye degil.
Ve Sinan 100 yaşına girerken hastalanır yataga düşer. Vefat sırasında bir
bezi suya batırıp da dudagına çalmak isterlerken bakarlar ki, evindeki musluktan su akmıyor. İstanbul'a su getiren Sinan, susuz evde vefat eder.
Vefat sırasında bu olayı başında konuşanlara verdigi cevap enteresandır:
"Biz hizmetimizi dünyada bir bardak suya satacak kadar menfaat düşkünü
degiliz. Biz hizmetimizi Allah için yaptık ve mükafatını da ahirette
bekliyoruz. Dünyada evimize su verilmediği için müteessir degiliz."
Bu olayın bizlere verdiği mesajlar vardır. Dünyaya, şana, şöhrete, dosta,
ahbaba, arka olmalara fazla güvenmemeli. Dünya öyle güvenilecek, insanlar öyle bel baglanacak kadar vefalı degillerdir.
şartlar degişir, bugün sırtımız çok saglam yerde olur, çok itibarlı
insanlarla yakınlıgımız olur.
Ama yarın bir de bakarız ki, onların hepsi göçüp gitmiş, biz de dayanacak
kimse bulamamışız.
Derler ya: "Duvara dayanma yıkılır, insana güvenme ölür." Öyleyse fani
şeylere dayanmamalı, fani şeyleri gaye edinmemelidir. Allah'a dayanmalı,
Allah'a güvenmeli ve yaptıgımız hizmetleri de Allah rızası için yapmalıyız.
İnsan bu tecelli karşsında hayıflanmaktan kurtulamıyor:
"Hey gidi dünya hey. İstanbul'u suya kavuşturan Sinan susuz evde vefat
ediyor."

Yaşlılar cennete giremeyecekler mi?

Ensardan yaşlı bir kadın Resulullah’a (s.a.) gelerek.
- Ya Resulullah! Bağışlanmam ve cennete girmem için bana dua et.
Resulullah (s.a.) :
- Bilmiyor musun ki cennete yaşlı kadınlar giremez,
buyurdu.
Bunun üzerine kadının ağlamaya başlaması üzerine
Resulullah (s.a.) gülümseyerek:
- Sen o gün ihtiyar bir kadın olmayacaksın. Allah’ın
“Gerçekten biz hûrileri apayrı biçimde yeni yarattık.
Onları, bâkireler kıldık. . Eşlerine düşkün ve yaşıt.”
buyruğunu hiç okumadın mı? (Vakıa 36-37)

S€ni Saçlarından Tutar Öperim!...

___________________B€n Anlamam Ottan, Böcekten!...
Öyle Yaldızlı Sözlerden,
S€ni Saçlarından Tutar Öperim!...________________


Matematiği böyle anlattılarda bizmi anlamadık? :)

Matematiği böyle anlattılarda bizmi anlamadık? :)
Karpuz- Bölünen
Bıçak- Bölen
Bir dilim karpuz- Bölüm
Yenilmiş bir dilim karpuz da- KALAN

Beni en iyi en güzel anlayabilen sensin. Neden çok uzak şehirdesin.?..

Beni en iyi en güzel anlayabilen sensin.
Neden çok uzak şehirdesin.?..

Hata yapanları tüm samimiyetinle affet. Hissedilen herşeyi arşivleyen kader, kendisiyle en iyi biçimde ilgilenecektir..

SANA
affedilmeyecek kadar büyük hata yapan birine akıl sınırlarının bittiği yerden başlayacak ceza vermek istiyorsan bütün samimiyetinle affet.

Akrabanın düşmanlığı ve dostların eziyeti, YILAN ZEHRİNDEN DAHA ACIDIR.. Hz. Ali

Akrabanın düşmanlığı ve dostların eziyeti,
YILAN ZEHRİNDEN DAHA ACIDIR.. Hz. Ali

FEDAKARLIK karşılıklı olana denir.

FEDAKARLIK karşılıklı olana denir.
Biri FEDA ederken, diğeri KÂR ediyorsa ona TİCARET denir...

Sevdiklerinizle SİYASET yapmayın. Siyaset dostlukları zedeler.

Sevdiklerinizle SİYASET yapmayın. Siyaset dostlukları zedeler.
Siyasetçiler yollarına devam eder; Siz dostlarınızı kaybetmekle kalırsınız...

Ben İYİ NİYETİMDEN sadece bugün KAYBEDERİM. Ama sen karaktersizliğinle bir ömür kaybedersin.!

Ben İYİ NİYETİMDEN sadece bugün KAYBEDERİM.
Ama sen karaktersizliğinle bir ömür  kaybedersin.!

Herkes MENFAATİNCE insan...

Şu zamanda ne dost belli, ne de düşman..
Herkes MENFAATİNCE insan...

Mesafelerin önemi yok, yanımızdakilerin beceremediklerini başarıp taa uzaklardan içimizi ısıtanlar var...

Mesafelerin önemi yok, yanımızdakilerin beceremediklerini başarıp taa uzaklardan içimizi ısıtanlar var...

"Ben aşk nedir bilmem...Eski kafalıyım....Aklıma gelince bir seni bilirim...Birde sıkışan kalbimi...!!!"

"Ben aşk nedir bilmem...Eski kafalıyım....Aklıma gelince bir seni bilirim...Birde sıkışan kalbimi...!!!"

Ya sevmesin kimse kimseyi ; Yada Akmasın aşk dolu gözlerden yaş... Ya olmasın bu Aşk denen illet, Yada adam gibi sevmeyi bilsin Herkes....

Ya sevmesin kimse kimseyi ; Yada Akmasın aşk dolu gözlerden yaş...
Ya olmasın bu Aşk denen illet, Yada adam gibi sevmeyi bilsin Herkes....

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Sen de gidersin tüm gidenler gibi...

tanıyamazsın beni...bildiklerinden veya tahmin ettiklerinden değilim ben...delidir benim sol yanım ve her yanım...
ne zaman ve nerede ne yapacağım belli olmaz...aykırıdır benim yüreğim...kural dediklerini ben pek tanımam...
asidir benim sevdam...
olur olmadık bir anda özlerim ben seni...
ve hayalinle sevişirim en imkansız bir yerde...
ben dudağından değil tutar yüreğinden öperim seni...gözlerim kahverengi ama karadır benim...
kaybetmekten ve kaybedilmekten asla korkmam...
Ne kadar çok seversem o kadar çok özlerim...
merak ederim nerede ve kimlesin diye hesap bile sorarım...
Benim olanı asla vermem...
ve benim olmayana asla sahip çıkmam...
ne severken nede söverken asla utanmam...
Kırmaktan kaçarım ve kırıldığımda ses çıkarmam...ama yeri geldiğinde kırmaktan da hiç korkmam...dengesizim ne zaman ne yapacağımı ben bile kestiremem...
Sevgimden ve nefretimden ben bile korkarım...
azlarla işim olmaz sevdim mi tam ve çok severim...
sakın sevme beni sen, iyisi mi...
Nasılsa taşıyamazsın sevmeye dahi kalkışma beni...
tanıyamazsın beni...bildiklerinden veya tahmin ettiklerinden değilim ben...delidir benim sol yanım ve her yanım...
ne zaman ve nerede ne yapacağım belli olmaz...aykırıdır benim yüreğim...kural dediklerini ben pek tanımam...
asidir benim sevdam...
olur olmadık bir anda özlerim ben seni...
ve hayalinle sevişirim en imkansız bir yerde...
ben dudağından değil tutar yüreğinden öperim seni...gözlerim kahverengi ama karadır benim...
kaybetmekten ve kaybedilmekten asla korkmam...
Ne kadar çok seversem o kadar çok özlerim...
merak ederim nerede ve kimlesin diye hesap bile sorarım...
Benim olanı asla vermem...
ve benim olmayana asla sahip çıkmam...
ne severken nede söverken asla utanmam...
Kırmaktan kaçarım ve kırıldığımda ses çıkarmam...ama yeri geldiğinde kırmaktan da hiç korkmam...dengesizim ne zaman ne yapacağımı ben bile kestiremem...
Sevgimden ve nefretimden ben bile korkarım...
azlarla işim olmaz sevdim mi tam ve çok severim...
sakın sevme beni sen, iyisi mi...
Nasılsa taşıyamazsın sevmeye dahi kalkışma beni...
nasılsa sende anlayamaz ve gidersin tüm gidenler gibi... hem artık ben herkesin yerine de sevebiliyorum kendimi...
hem artık ben herkesin yerine de sevebiliyorum kendimi...

Ve artık birazda İNSANLAR BENİ KAYBETMEKTEN KORKSUNLAR istiyorum...

şimdi ne varsa geçmişimde hepsine bir nokta koyuyorum...
artık ne üstünü karalıyor, nede silmeye çalışıyorum...herkesi tamda olması gereken yerde bırakıyorum...ve bugünü doğum günüm ilan ediyorum...
artık ağlamak yok yeniden gülmeyi öğreniyorum...güneşe döndüm yüzümü gölgemi ardımda bırakıyorum...
ve ilk defa kaybetmekten korkmadan yürüyorum...
hiç bir şeyi anlamaya çalışmıyorum...
her şeyi olduğu gibi kabul ediyorum...
Olmayanlara ne ağlıyor nede sızlanıyorum..
ve kahkahalarımı beni üzenlere armağan ediyorum...hem susmayıda öğrendim artık çok konuşmuyorum...boş konuşanları kulağımla dinlemiyorum...
bu aralar pek bi kendimi seviyorum...
ve benim olmayana yolu kendim tarif ediyorum...
ve dünya bile yalan iken artık insanlara inanmıyorum...
Ve kazanamadıklarımı kaybetmektende korkmuyorum...
hiç kimsenin her şeyi hiç olmamışım dahada iyi anlıyorum...
Şimdi çok değişik bişey oldum, kendimi ben bile tanımıyorum...
Bakmadan görüyor, duymadan anlıyor ve çok şeyi bilebiliyorum...
Ve artık birazda insanlar beni kaybetmekten korksunlar istiyorum...

12 Ağustos 2014 Salı

Benim eşimin kaynanası, senin kaynananın annesi ise ben senin neyinim?

Benim eşimin kaynanası, senin kaynananın annesi ise ben senin neyin oluyorum?

tabii ki cevabı yazmadım, ben kendim bizzat uğraştım buldum, sizler de biraz beyin cimnastiği yapın ve bulun hadi bakalım tembellik yok..

11 Ağustos 2014 Pazartesi

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Kul hakkı... Kıssadan hisse

Ebu Hureyre şöyle diyor:

Hz. Resulullah (s.a.v) (bir gün) oturdukları halde birden dişleri görülür bir şekilde güldüler. Gülmesinin sebebini sorduğumuzda şöyle buyurdular:

“Ümmetimden iki kişi gelip Allah Teala’nın huzurunda duracaklar; onlardan biri diyecek ki: “Allah’ım ! benim hakkımı ondan al!” Allah Teala buyuracak ki: “Kardeşinin hakkını ver !” Borçlu adam arz edecek ki: “Allah’ım ! Benim iyi amellerimden bir şey kalmamıştır (ona verecek dünyevi bir malım da yoktur).” Hak sahibi de diyecek ki: “Ey Rabbim! Öyleyse benim günahlarımdan yüklensin!”

Sonra Hz. Resulullah (s.a.v)’in mübarek gözlerinden yaşlar boşanarak şöyle buyurdular:

“O gün (kıyamet günü) öyle bir gündür ki insanlar, günahlarının başka bir kimseye yüklenmesine ihtiyaç duyarlar. Allah Teala hakkını isteyen kimseye şöyle buyurur: “Gözlerini çevir, cennete doğru bir bak, ne görüyorsun?” O zaman başını kaldırıp güzel nimetleri görünce hayretle; “Allah’ım ! Bunlar kimin içindir?” diyecektir.

Allah Teala- “O hakkın değerini bana veren kimse içindir.”

Hak sahibi – “O hakkın değerini kim sana ödeyebilir?”

Allah Teala - “Sen.”

Hak sahibi – “Ben nasıl ödeyebilirim?”

Allah Teala - “Ondan geçmenle (hakkını bağışlamanla).”

Hak sahibi – “Allah’ım ! Ondan geçtim.”

Daha sonra Allah Teala buyuracak ki: “Din kardeşinin elini tut, birlikte cennete gidin !”

Bu esnada Resulullah (s.a.v) buyurdular ki: “Takvalı olun, birbirinizin arasını bulun!”

Evliliğin böylesi... Kıssadan hisse

Evliliğin böylesi...

Yüzü simsiyahtı. Ama kendisi boyamamıştı ki! Kaldı ki, kalbi bembeyazdı. Buna rağmen onu basite alanlar vardı. Dedi ki:
Ya Resûlallah, yüzümün siyahlığı cennete girmeme mani midir?
Asla!
O halde beni niçin insanlar hor görüyorlar, kimse bana niçin kızını vermiyor?

Amir bin Vehebin evine git ve Resûlullah selamı var, kerimeni bana nikahlamanı emretti de.

Siyah yüzlü genç hemen adrestedir. Kızın yanında babaya selamı aynen tebliğ eder ve teklifi de açıkça anlatır.

Baba kızgın, hemen reddeder. Ancak, teklifi dinleyen kızcağız babasını ikaz eder:

Babacığım, vahiy gelir de sonra seni mahcup eder. Ne biliyorsun bu olayı Rabbimin emretmediğini? Efendimiz (sav)in o emri tebliğ buyurmadığını? Hemen git, Resûlullahtan özür dile ve beni o gence nikâhla. Resûlullahın uygun bulduğunu ben de uygun bulurum.

Kızının ikazıyla mescide koşan baba özür diler:

Söylediğinin doğru olup olmadığını bilmiyordum. Demek ki doğruymuş. Kızımı verdim. Şu anda nikahlısıdır.

Efendimizin gence emri:

Git, evini hazırla, aile oturacak şekilde döşe.

Benim ev döşeyecek tek dirhemim bile yok!..

Öyle ise Aliye, Osmana, Abdurrahman bin Avfa git. Onlar sana ikişer yüz dirhem versinler.

Uçarcasına gider. Onların her biri, emredilenden fazla yardımda bulunurlar ve sıra çarşının yolunu tutmaya gelmiştir. Bir ev hazırlamak için gerekli para elde mevcut. Hele zevcesi, ümidinin de üstünde bir azizedir âdeta

Çarşı yolunda hızla giderken kulağına bir ses gelir. Önce anlayamaz, duraklar ve nefesi kesilircesine dinler. Evet, evet yanlış anlamamıştır, doğrudur. Ses herkese ilan etmektedir:

Ey kendini Allaha asker bilen Müslümanlar!

Derhal atınıza binin, cihada yönelin. Ordu mescidin dışında beklemektedir. Siz böyle gün için varsınız dünyada! Düşman ani baskın yapacak!

Şimdi ne olacak?.. Cihada mı gitsin, evlenmeye mi?.. Yönünü hemen değiştirir, demirciler çarşısına gider. İlk işi bir kılıç, sonra bir zırh, daha sonra da bir at almak olur. Elindeki paranın hepsini de harcamıştır. Ama cihad için lazım olan silahını da tamamlamıştır

Sıçradığı atının üzerinde kuş gibi uçar, bekleyen orduya toz duman içinde karışır.

Bu genç, herhalde Bahreynden gelen biridir, derler. Ancak onun siyahlığını fark eden Resûlullah Aleyhisselam:

Sen Saad mısın? buyurur.

Evet, deyince de dua eder:

Ceddine saadetler!..

Kumlu çöllerden geçilir, tozlu yollardan gidilir ve nihayet düşmanla müthiş bir savaş başlar Herkes cesaretle ileri atılır. Ama içlerinden biri herkesten de cesaretle atılır; saldırdığı tarafın adamlarını sağa sola püskürtür. Neden sonra meydan sakinleşir, düşman kaçmış, müşrikler yok olmuşlardır. Şehitler tespit edilirken, bir ses:

Allahü Ekber! Evlenmek üzere olan Saad da şehit!

Efendimiz onun cesedi başına gelir, mahzun şekilde bakar:

Seni Havz-ı Kevserimin başında bekleyeceğim!

Bir hayret nidası daha:

Allahü Ekber!

Sonra döner, oradakilere hitap eder:

Kılıcını, mızrağını ve atını alın, kendisini gönüllü olarak isteyen kızcağıza verin. Babasına da deyin ki:

Kızını vermekte tereddüt ettiğin siyah yüzlü gence Allahü Teâla cennet hurilerini lâyık gördü!

Ve hayret nidaları birbirini takip eder:

Allahü Ekber! Allahü Ekber!..