Bu Blogda Ara

11 Haziran 2014 Çarşamba

Zekat, sadaka ve infak manevi bir sigortadır (kıssadan hisse)

Bereketin Kaynagi Nerede Sakli

Uzun bir yolculuktan sonra yolu bir köye düs­­müstü. Iyice susamis, üstelik acikmisti da... Gözüne kestirdigi bir evin kapisini hafifçe tiklatti. Kapiyi evin hanimi açti.

Bir tas suyunuz var mi bacim, çok susadim da dedi.

Bir tas suyun lafi mi olur kardes, yoldan geliyorsun, görü­nen o ki, acikmis olman lâzim. Siz içeri buyurun, çok kal­maz beyim de gelir.

Misafir daveti kabul etti. Serin bir köseye çekildi oturdu. Kisa bir süre sonra ev sahibi de geldi. Hos besten sonra misafirin önüne sofra serildi. Birkaç parça yiyecegin yaninda bir tabaga da pekmez koymuslardi. Pekmez hosuna gitmisti.

Ev sahibi yillardir uyguladigi bir âdetini anlatmaya basladi misafirine:

Köye girerken gözünüze çarpmistir. Önemli bir gelir kaynagimiz üzüm bagciligidir. Benim de bir parça bagim var. Her sene hasat mevsimi olunca, üzümü keserim, suyunu sikar, pisiririm, pekmez yaparim. Dört teneke pekmez çikar. Üç tenekesini köylüye dagitirim, bir tenekesini de eve birakirim. Gelirken siz de görmüssünüzdür. Bu sene bir çekirge âfeti geldi. Ne kadar yesillik varsa, hepsini yedi bitirdi. Köyün baglari da bu felâketten nasibini aldi. Ne yesil bir yaprak kaldi, ne de bir salkim üzüm...

Ancak benim baga hiçbir sey olmadi. Çekirge sürüsü benim baga ugramadi, bir zarar da vermedi. Sapa saglam kaldi. Her sene oldugu gibi, bu sene de yine üzümü kestim, suyunu sıktım, pekmez yaptim, dört teneke çikti, birini eve biraktim, geri kalan üç tenekesini de köyde fakir fukaraya dagittim. Bu yüzden, çekirge bütün baglari kirip geçirdigi halde benim baga dokunmadi.

Misafir hayranligini gizleyemedi, gözüyle görmüstü, o ka­dar bagin içinde tek yesil kalan bir bag vardi ve hayranligini Mâ­saallah! diyerek dile getirdi ve örnek davranisindan do­la­yi ev sahibini kutladi.

* * *

Birkaç sene sonra bir yaz mevsimi, hasat zamaniydi. Ekinler biçilmis, toplanmis, harman yapilmisti. Harman yerlerinde tepecikler halinde bugday ve arpa desteleri vardi. Çiftçinin bir yillik emegiydi bu. Yillik gelirini buradan karsilayacakti.

Ancak aci haber kisa sürede her tarafa ulasti: Kilisin harmanlarina ates düsmüs, yangin bütün harmanlari sarmis­­ti.

Çevreden duyanlar kosmus, bir an önce yangini söndürmeye koyulmustu. Kendisi de yerinde duramamis, bu insanla­rin yaninda yer almaya gitmisti. Gerçekten de manzara deh­­set vericiydi. Alevler göklere yükseliyor, harmanlar cayir ca­yir yaniyordu. Fakat olanca gayrete ragmen harmanlarin büyük bir kismi yanmis, öbek öbek kül yiginlari olusmustu.

Ancak herkesi sasirtan bir görüntü vardi kül kümelerinin yaninda. Yanginin ortasinda kalmasina ragmen koca bir bugday harmani oldugu gibi duruyordu. Dev alevler orayi atlamis geçmisti. Harman sahibi ise harmaninin yaninda bekleyip duruyordu. Bir saskinlik içindeydi.

Yanina vardi. Sordu:
-Kardes, sebebi ne ola ki, herkesin harmani yanip kül oldugu halde senin harmanin böyle oldugu gibi kalmis Yangindan ve atesten bir zarar görmedin!

Harman sahibi üzüntülüydü, çünkü bütün komsularin bir yillik emegi kül olmustu; sevinçliydi, kendi harmani kurtulmustu.

Ben, dedi, her sene harmani kaldirirken, içinden onda bir zekâtini (ösrünü) ayiririm, fakir ve muhtaçlara veririm, on­dan sonra bugdayi ambara çekerim. Böylece Rabbim benim harmani korudu.

Evet, hadis-i serifler açikti:

Mallarinizi zekâtla koruyun. Hastaliklarinizi sadaka ile tedavi edin. Belâ dalgalarina dua ve yakarisla karsi koyun.?
Karadaki ve denizdeki bir mal ancak zekâtinin verilmemesinden dolayi telef olur.?
Zekat, sadaka ve infak manevi bir sigortaydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder