Bu Blogda Ara

29 Nisan 2015 Çarşamba

GÜNÜN TRAJİKOMİK FIKRASI Demirel'e ülkenin durumu hakkında ne düşündüğü sorulmuş....

GÜNÜN TRAJİKOMİK FIKRASI
Demirel'e ülkenin durumu hakkında ne düşündüğü sorulmuş....
Demirel de soruyu yönelten kişiye:
- "Bak sana bunu bir fıkrayla anlatayım da pazar neşesi olsun" demiş. Demirel'in anlattığı fıkra şu:

Osmanlı döneminde yolsuzlukları ile ünlü Karakuşi adında bir kadı varmış. Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş.Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var.... Karakuşi Kadı, fırıncıya:
- 'Ben bunu aldım' demiş. Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş. Az sonra ördeğin asil sahibi gelmiş:
- 'Hani bizim ördek?' Fırıncı boynunu büküp:
- 'Uçtu' deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... Gayrimüslim de peşinde kovalıyor...
Bir duvardan atlarken, bilmeden duvarın öteki tarafındaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış... Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak Karakuşi Kadı'nın karşısına çıkarmışlar. Kadı sırayla sormuş...
Ördeğin sahibi,
- 'Bu adam ördeğimi hiç etti' diye şikáyet etmiş.
Karakuşi Kadı, fırıncıya sormuş:
- 'Ne yaptın bu adamın ördeğini?'
Fırıncı
- 'Uçtu' demiş.
Kadı, kara kaplı defterini açmış:
- 'Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar 'Uçar' anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil' diyerek, fırıncının ördek işinden beraatına karar vermiş. Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş. Onun şikáyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş:
- 'Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla...
Davacı:
- 'Benim tek gözüm çıktı. Şimdi ne olacak?' diye sorunca Karakuşi Kadı
- 'Şimdi' demiş, 'Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız. Tabii gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.
Çocuğunu düşüren kadının kocasına da Karakuşi Kadı:
- 'Tamam' demiş, 'Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.' Böyle olunca adam da şikayetini anında geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş. Kadı dönmüş Yahudi'ye:
- 'Senin şikáyetin nedir bre?' Yahudi bir süre düsündükten sonra ellerini açmış,
- 'Ne diyeyim kadı efendi' demiş, 'Adaletinle bin yaşa Sen, e mi !'
Demirel bu fıkrayı anlattıktan sonra kendisini dinleyen topluluğa dönerek, kıssadan hisse:
- Ananı "öpen" kadı ise, kimi kime şikáyet edeceksin?.. Bugün ülkedeki durum bu! Agnadın mı? wink ifade

26 Nisan 2015 Pazar

Kasırgayı Nasıl Başlattın Allah Aşkına (fıkra)

Aşk gemisinde, Temel ve Amerikalı John şezlonglara oturmuş, batan güneşi seyrediyor ve sohbet ediyorlardı.
Temel:
—Böyle bir gezi aklımdan bile geçmezdi. Bir yangın, fabrikamı kül etti. Sigorta paramı ödeyince oğlum Temel, bunca yıl eşek gibi çalıştın. Şimdi tatil zamanı dedim kendi kendime ve geziye çıktım.
John:
—Tesadüfe bak!! Benim de çok iyi iş yapan bir restoranım vardı. Bir kasırga, taş üstünde taş bırakmadı. Sigortadan paramı alınca, bu tatile karar verdim.
Uzun bir sessizlik oldu. Güneş ufukta kaybolurken, sessizliği Temel bozdu:
—Kasırgayı nasıl başlattın, Allah aşkına?

Zengin adam ölüm döşeğinde ! (fıkra)

Ticaret yaparak zengin olan, sonunda yaşlanıp, ölüm döşeğine düşen bir adam; bir türlü can veremez. Çocukları babalarıyla ilgili herkesi çağırır ve haklarını helal etmelerini ister. Gelenlerin hepsi haklarını helal eder. Fakat adamcağız yine perişan, çırpınır bir türlü de ölemez.
Hikâye bu ya sonunda adamın hayvanlarını bile getirirler, sorarlar; onlar da haklarını helal ettiklerini bildirir. Ancak yaşlı adam yine ölemez. En sonunda yaşlı bir devesi akıllara gelir. O deveyi de getirirler. Deveye sorarlar:
—Hakkını helal ettin mi?
—Etmedim!
—Yaaa!!! Neden etmedin?
—Bu adam bize çok yük vurdu; affettim. Aç bıraktı, affettim. Kırbaçla canımızı yaktı affettim. Ama biz elli devenin başına bir eşeği getirdi ya; işte bu yüzden bir türlü affedemiyorum bu adamı!!

Kopartan İtiraflar!!

Kopartan İtiraflar!!
Arzu
Bölük komutanının yanına koşarak gelip, çakı gibi bir selam verdikten sonra heyecanla:
— Beni arzu etmişsiniz komutanım! diyen ve Yüzbaşı’nın:
— Seni ne arzu edecem lan!" kükremesiyle yollara düşen Mehmetçik için kocaman bir alkış lütfen..

Saklamak
İlk genelev deneyiminde heyecandan ne yapacağını şaşırıp, kadına;
— Bakire misiniz? diye soran ben mi, yoksa;
- Evet bakireyim, kendimi sana sakladım, diye yanıt veren hayat kadını mı alkışı hak etti karar veremedim....
Çivi
Fazla kilolarından şikayet edip, akupunktura gitmeye karar veren tombik anneme babamın yorumu:
— Sana bu saatten sonra inşaat çivisi çaksak fayda etmez hanım...
O günden beri küsler, barışmalarını bekliyoruz..
Maydanoz!!
Annem babamın içki içmesine tepki gösterir her zaman. Babam arkadaşlarıyla içerken bir gün arkadaşı:
— Maydanoz al, yenge anlamaz, demiş.
Ve gecenin bir yarısı bizi gülme krizine sokan son. Ayakta zar zor duran bir baba ve elinde bir demet maydanoz...
Tıp
Ağrıyan dizim için devlet hastanesine gidip gelirken, sıraydı, randevuydu, röntgendi, MR'dı, kan tahliliydi koştururken günler geçti ve ben sonuçları doktora gösteremeden dizimin ağrısının geçtiğini fark ettim. Tıp ilerledi dedikleri bu olsa gerek!
Cımbız..
Hayatımda ilk kez, bugün kaşlarımı düzelttirmek için berberime:
— Ali Abi, bu kaşları düzeltebilir misin? dedim.
— Ne demek, bütün ibnelerinkini ben düzeltiyorum zaten, dedi.
Peki ben kaşları düzelttirdim mi? Düzelttirdim. Bahşiş de bıraktım mı? Bıraktım. Bir daha Ali Abi'ye gider miyim? İbnelik değil mi, gitmem artık!
Kılıbık
Babamın karşı komşusu hakkında yorumu:
— Bu adam da çok kılıbık. Ben ne zaman balkonu yıkasam, o da çamaşır asıyor.
Canım babam, eski kazak erkeklerden kim kaldı senden başka!
Yemekteyiz..
Haftanın 5 günü dışarıdan yemek isteyen, geri kalan iki günde de makarna ve tavuk dışında bir şey yapmayı beceremeyen karım, dün akşam Yemekteyiz programına başvuracağını söyledi. Hala gülüyorum..
Google
Bir tanıdığımızın 10 yaşındaki oğlunun Google'da arattığı cümle: "Çıplak kadın resimleri". Çıkan sonuçlar beklentisini karşılamamış, kendisini memnun etmemiş olacak ki azmetmiş, aramaya devam etmiş:
"Çırılçıplak kadın resimleri!" :))))))

25 Nisan 2015 Cumartesi

Çöpçatan (fıkra)

Çevresinde katı kurallarıyla tanınan bir aile, 30 yaşına gelmiş oğullarını evlendirmek için bir çöpçatanla anlaşır. Ondan oğullarına iyi bir eş bulmasını isterler.Öyleki çöpçatana istedikleri gelinden beklentileri konusunda uzunca bir liste bile verirler.
İki hafta geçmeden çöpçatan, aileye çok iyi bir kız bulduğunu müjdeler:
— Tam oğlunuza göre… Mutlu bir yuva kurar, duaların çoğunu ezbere okur, harika yemek yapar, çocukları çok sever, çok çocuk sahibi olmak ister ve en iyisi de gerçekten bir içim su yani çok güzel !! vs. vs…
Bunları duyan aile çok memnun olur. Hemen tatlı bir telaş başlar, düğün dernek hazırlıklarını dahi kararlaştırırlar. Çok kısa sürede ilerleyen bu gelişmelerden kuşkulanan, duraksayan damat adayı, çöpçatanın kulağına doğru eğilir:
— Peki, yatakta nasıl acaba?
— Valla! Kimisi iyi diyooor, kimisi kötü!

Ayağımı Sıkıyor (fıkra)

Eski Roma'nın ünlü generallerinden birinin eşi dünya güzeli, kültürü, neşesi, ev sahibeliği, üslubuyla benzeri güç bulunur, bir "şahane kadın" ..  Boşanacakları haberi çıkar, tüm Roma bu haberle çalkalanır. Yakın arkadaşları bir yolunu bulur, cesaretle konuyu açarlar:
— Eşin Roma'nın en güzel, en beğenilen, gıpta edilen kadını…..  lafı biri diğerinin ağzından alarak dakikalarca överler. Sonra da sözü asıl soruya getirirler:
— Nasıl olur da ondan ayrılmayı düşünebilirsin?
Yan yatık durumdaki general bacağını öne doğru uzatır, öne hafifce doğrulur:
— Çizmemi beğendiniz mi? Önce onu söyleyin bana!!
— Çok güzel!
— Evet.. Tay derisinden yapılmıştır. Sicilya'nın en marifetli çizmecisi tarafından, kendi eliyle, benim için özel yapılmıştır. Bir benzerini daha Roma'da bulamazsınız!!.
Şaşıran arkadaşları:
— Belli, benzersiz derken de çok haklısınız. Ancak bunun, bizim sorumuzla ne ilgisi var?
General, arkadaşlarının merakını iki sözcükle giderir:
— Ayağımı sıkıyor.

Kızılderili (fıkra)

Hollywood yıldız adayı sarışın bayan, Nevada çölünde, Vegas yolunda ilerlerken son model arabası bozulur. Tam otostop yapmak istediği yol kenarında artık hiçbir arabanın geçmeyeceğine karar verirken, o da ne? Uzaktan bir atlı, kendine doğru gelmektedir! Gelen bir Navajo kızılderili savaşçısıdır. Çaresiz, Kızılderili’ye:
— Beni en yakın servis istasyonuna kadar götürür müsünüz?
Kızılderili’nin atının terkisine atlar. Yolculuk gayet olaysız geçer. Yalnız, Kızılderili her beş dakikada bir "YAHOOOOO!" diye bir çığlık atmaktadır. Bu öyle bir çığlık ki, çölü aşıp karşı ki kayalardan, dağlardan yankılanmaktadır. Sonun da önlerine çıkan ilk servis istasyonuna varırlar. Kızılderili sarışını atından indirir ve yine dağı taşı inleten "YAHOOOO!" çığlığını atarak atını dörtnala sürüp gözden kaybolur.İstasyon görevlisi Kızılderili’nin arkasından bakarken sarışın bayana döner:
— Bu Kızılderili’yi bu kadar heyecanlandıran şey nedir böyle!! Ne yaptınız adama?
— Ben mi? Hiçbir şey yapmadım. Sadece arkasına oturdum ve kollarımı belinin iki yanından sardım, düşmemek için de eyerinin boynuzundan tuttum sadece!!
Biraz önceki meraklı bakışları sırıtmaya karışmış servis görevlisi:
— Ama Kızılderililer eyer kullanmazlar ki! :)))

Anne Kız Bakire (fıkra)

Gece vakti, kasabadaki tek otele yerleşmeyi başaran adam; bir duş alır ve hemen bara iner.. Bakar, 50–55 yaşlarında bir hatun, lakin mihrap yerinde. Yanaşır. Bir kaç dubleden sonra hatun olur bir ilahe ve çok geçmez çıkarlar odaya.. Kadın, ilişkiden fazlasıyla memnun kalmış olacak ki, adamın kulağına fısıldar:
— Seni ödüllendirmem gerek, hiç anne kız birlikte oldun mu?
Duyduklarına inanamayan adam:
— Hayır...
— İster misin peki?
— Bayılırım..
Kadın:
— Gel o zaman, bize gidelim.
Yola çıkarlar, bir süre sonra kasabanın sonunda tek katlı bir eve varırlar. Bahçeye önde giren kadın, evin kapısını açar, karanlıkta içeriye seslenir:
— Anne! Anneciğim!! Sana bir sürprizim var... Uyumadın değil mi? :)

Öksürenleri Becereceksin (fıkra)

Hostesler dışında tek bir kadının dahi bulunmadığı İstanbul – Bangkok seferini yapan uçakta tıka basa erkek doludur. Uçak; Bangkok’un uluslar arası havaalanına inmeye hazırlanırken pilot, rutin konuşmasından sonra ciddileşen ses tonuyla:
— Beyler! Neden Tayland’a geldiğiniz malum! Ama izin verirseniz, size Tayland Sağlık Bakanlığının 2008 / 2009 verilerini okuyayım. Buna göre, seks alanında çalışan Tayland'lı kadınların %50'sinde AIDS var, diğer %50'sinde de tüberküloz (verem). Bu bilgileri, siz müşterilerimizle paylaşmayı bir görev olarak algılar, size iyi eğlenceler dilerim!!
Tüm müşterilerin pür dikkat pilotun söylediklerine kilitlendiğini suratlardan çıkaran 70 yaşlarında, kulağı iyi işitmeyen, arka sıralardaki bey amca, yanındaki tahtakale bıçkını tezgahtar görünümündeki delikanlıyı dürter:
— Evladım, pilot bey ne dedi, ben tam anlayamadım?
Genç adam bakar, adam sağır. Uzun uzun anlatmanın da güçlüğü var, anlamı yok! Amcanın kulağına eğilip bağırır:
— Amcaaaaa! Öksürenleri becereceksin, öbürlerine dokunmayacaksın!!

Temel Hacca Gitmeye Karar Verir (fıkra)

Bir gün hacca gitmeye karar veren Temel Fadime'ye demiş ki:
-Ula Fadime, hakkını helal et, ben hacca gidiyorum.
-Ula Temel, bir şartım var; beni de hacca götürürsen hakkımı o zaman helal ederim.
-Ula Fadime, paramız yetmez ki.
-Eğer beni de hacca götürmezsen, ben de hakkımı sana helal etmem!..
O kadar dil döktüğü halde karısını bir türlü ikna edemeyen Temel, sonunda Fadime'nin isteğine razı olmuş:
-Tamam gel, o zaman annelerimizle helalleşelim.
Temel'in annesine giderek demişler ki:
-Anne, hakkını helal et, biz hacca gidiyoruz.
-Ula uşağım, bir şartım var: beni de hacca götürürsen, hakkımı o zaman helal ederim!..
Zavallı Temel çaresiz boynunu bükmüş:
-Tamam anacığım, sen de gel.
Hep birlikte Fadime'nin annesine giderek demişler ki:
-Hakkını helal et, biz hacca gidiyoruz.
Temel'in kaynanasının gözleri parlamış:
-Ula damat, beni de hacca götürürsen; hakkımı helal ederim!..
Çaresiz kalan Temel, kaynanasını da yanına almış. Hep birlikte hacca giderek, haccın gereklerini yerine getirmişler. Dönecekleri gün, herkes son ibadetlerini ve tövbelerini yapmak için odalarına geçmiş. Temel odasına giderken annesinin tövbesini duymuş:
-Allahım beni affet, Temel'in babasını 4 kez aldattım!
Şaşkınlık içinde yürümesine devam edenTemel, ikinci odada kaynanasının tövbesini duymuş:
-Allah'ım beni affet, Fadime'nin babasını 8 kez aldattım!
İyice afallayan Temel, son odada Fadime'nin tövbesini duymuş:
-Allahım beni affet, Temel'i 1 kez aldattım!
Büyük bir sok içerisinde odasına kapanan Temel, dizlerinin üstüne çökerek başlamış tövbe etmeye:
-Allahım, sen onları boş ver!.. Huzuruna bu kadar günahkârı getirdiğim için, sen beni affet Allah'ım!..

19 Nisan 2015 Pazar

Yüzme Bilmiyor

Çıkıp suyun üstünde yürüseniz bile, "çünkü yüzme bilmiyor" diyerek eleştirenler her daim olacaktır.
O yüzden siz işinize bakın.!

18 Nisan 2015 Cumartesi

16 Nisan 2015 Perşembe

Bugün seni çok seviyor olabilirim, Ama bu yarın nefret etmeyeceğim anlamına gelmez. O yüzden kalbimdeki yerini bil ve beni çok üzme.

Bugün seni çok seviyor olabilirim,
Ama bu yarın nefret etmeyeceğim anlamına gelmez.
O yüzden kalbimdeki yerini bil ve beni çok üzme.

Bazen bir mesajı yazmak için defalarca silersin.

Bazen bir mesajı yazmak için Defalarca silersin. Bir kaç kere okur da yine de beğenmezsin. Bu ona verdiğin aşırı degerdendir. Senin içinde kıyametler kopar da; Sen 'O'nun dalından yaprak düşüremezsin..

KaIeyi sattım, fiIIer isyanda, vezir intihar etti.

KaIeyi sattım, fiIIer isyanda, vezir intihar etti. Bu arada atIarı da serbest bıraktım! Çevremdeki piyonIardan zaten medet ummadım… Şimdi şah oIduğunu düşünen varsa buyursun hamIe yapsın!

12 Nisan 2015 Pazar

Onu da Sen Ağırla (Kıssadan hisse)

Harika Bir Öykü..

Günahkâr bir adamdı, ayık gezmezdi. Bütün bir köy halkı yaka silkiyordu adamdan, ' ölse de, kurtulsak ' diyorlardı.

Bir karısı vardı bu adamın, bir de kendisi. Hiç çocukları olmamıştı. Köy halkı böyle bir adamın zürriyetinin olmadığına memnundu. Kadın ise, adamın haline üzülse de ses çıkarmazdı, çıkaramazdı.

Otuz yıldır evliydiler, döverdi, kızardı, her gün biriyle kavga ederdi. Ama kocasıydı işte, evinin erkeği idi.

Adam iyice yaşlanmıştı artık. Öksürük nöbetleri uykusunu bölüyor, iki basamak merdiven çıksa nefes nefese kalıyordu, titreyen elleriyle sigarasını zor sarıyordu.

İyice zayıflamıştı, zaten kısacık olan boyuyla bir çocuk gibi kalmıştı. Kadıncağız ellerini açıp dualar ediyor,
' ahir ömründe olsun şu adamın hali biraz düzelsin ' diye yalvarıyordu Allah' a...

Adam bir sabah evden çıktı, fakat ertesi sabah oldu, dönmedi. Tan yeri ağarırken kadın aramaya çıktı kocasını. Kim bilir yine nerde sızıp kalmıştı!

Köyün üst tarafındaki çeşmenin başına gitti önce, orada içerdi adam, bulamadı. Yakındaki tarlaları aradı, köyün dört bi yanına baktı, yoktu.

Eve gelmiştir belki diye koşarak geri geldi, hayır, dönmemişti. Güneş inmek üzereydi, bir acele abdest aldı, namaza durdu.

Duası bitmek üzereydi ki, kapının çalındığını duydu.

Kocasıydı gelen. Adamın yüzü sapsarı kesilmişti. Öksürüyordu, eliyle göğsünü işaret ediyordu. Kadın koluna girdi kocasının, güç-bela sedire kadar taşıdı.

Uzandı adam, karısının yüzüne baktı, ağlıyordu. Doğrulmak ister gibi yaptı, hakkını helal et diyecekti, lafının sonunu getiremedi, başı yastığa düştü, ölmüştü...

Kadıncağız kocasının başında epey bir ağlayıp feryat etti. Biraz kendine gelince gözlerini sildi, yemenisini bağladı.

Kalktı, imamın evine gitti.

- Hocam... Diyebildi hıçkırarak, bizimkisi...

Söyleyemiyordu, ama İmam Efendi durumu anlamıştı. Kadının yüzüne baktı, köylü ne der diye düşündü, bocaladı.

- O mendebur bir kez bile caminin kapısından içeri girmedi, kaldırmam onun cenazesini, deyip kapıyı kapadı.

Kahroldu kadın. Nereye gitsem, ne yapsam diye düşündü. Kimseleri yoktu ki, çaresiz eve döndü.

Yıkadı kocasını, sandıktan çıkardığı beyaz bir çarşafa sardı, omuzuna aldı, mezarlığın yolunu tuttu.

Caminin köşesinden dönerken, muhtar ve köylülerin kendisine doğru gelmekte olduğunu gördü.

Bir kez daha düğümlendi boğazı, cenazesi omuzundan kayarken, dizlerinin üzerine çöktü, ellerini yüzüne kapatıp ağlamaya başladı.

Hışımla yaklaştı muhtar:

- Onu nereye götürüyorsun, dedi, mezarlığa götüreyim deme sakın! Sağlığında biz çektik, bir de ölülerimiz çekmesin o herifin elinden...

Kadın gözlerini çarşafın üzerine dikmiş, öylece duruyordu. Birden bağırmaya başladı, delirmiş gibiydi sanki. Kalabalık yanından korkuyla uzaklaşırken, cenazesini tekrar yüklendi, köyün dışına doğru yürümeye başladı.

Kan ter içinde kalmıştı kadın, artık adım atacak hali yoktu. Kendi kendine;

- Şuracığa gömeyim adamımı, dedi, kimseler rahatsız olmaz burada...

Tam o anda bir ayak sesi duydu, irkildi, bir çobandı gelen. Kadıncağız her şeyi olduğu gibi anlattı. Üzüldü çoban, gözleri doldu.

- Dert etme, dedi, ben yardım ederim sana.

Bir çukur kazıp cenazeyi gömdüler. Çoban başucunda durdu mezarın, ellerini açtı, dua etti.

Birkaç çiçek buldu kadın, toprağın üstüne serpti. Çobana dualar ederek evine döndü.

Yorulmuştu.

Camın kenarına oturup uzaklara daldı. Uyuyup kaldı oracıkta.

Ertesi sabah imamın kapısını telaşla çaldı muhtar. Bir yandan tokmağı vuruyor, bir yandan da ' İmam Efendi, İmam Efendi...' diye bağırıyordu. İmam korkuyla açtı kapıyı.

- Bir rüya gördüm, dedi muhtar, hocam o berduş, o serseri adam Cennet' teydi. Bana gülüyor, hakkım sana bile helal olsun diyordu.

Rüyayı duyan imamın benzi attı, kendisi de hemen hemen aynı rüyayı görmüştü.

' Gel hele, içeri gel...' demeye kalmadı ki, köyün delisini gördüler.

Koşarak geliyor, bir yandan da bağırıyordu:

- Demedim mi ben, demedim mi size, rüyamda gördüm, rüyamda...

Birkaç köylü daha benzer rüyalar gördüğünü söyleyince, kadının yanına gitmeye karar verdiler. Özür dileyecek, kendilerini affettirmeye çalışacak, bu arada işin aslını öğreneceklerdi. Bir şeyler olmuştu ama neydi?

Eve vardıklarında kapıyı açan kadın şaşkındı. Kapıyı yüzlerine kapatacak oldu, yapamadı. Gelenler olan biteni anlatıp özür diledi, cenazeyi nereye defnettiğini, neler olduğunu sordular.

Kadıncağız her şeyi anlattı, can kulağı ile dinlediler ve çobanı bulmaya karar verdiler.

Bir yandan yürüyor bir yandan da aralarında konuşuyorlardı; ' bu çoban bir evliyaydı herhalde, belki de Hızır' dı, aslında ölen adam da o kadar kötü bir adam değidi.'

Tarif edilen yere geldiklerinde çoban koyunlarını otlatıyordu. Gelenleri görünce ayağa kalktı, ' hayırdır inşaallah ' dedi. Oturdu, onlara süt ikram etti, konuşmaya başladılar.

Çoban söylenenlerden hiç bir şey anlamamıştı, cenazeyi nasıl defnettiklerini anlattı.

- Ben bir garip kulum, dedi; cenazeyi defnettik, başucunda oturup dua ettim sadece, hepsi bu...

Merakla nasıl bir dua ettiğini sordular, çoban da söyledi;

- Allah' ım, ben dağda koyunlarımı otlatırken kulların gelir yanıma, selam verirler. Senin selamınla gelen senin misafirindir der, ağırlarım. Süt ikram eder, azığımı paylaşırım.

Şimdi de ben sana bir misafir yolluyorum, onu da sen ağırla...

11 Nisan 2015 Cumartesi

Deve Hikayesi (öykü)

Eskiden çok eskiden bir grup insan develerine binmiş yola koyulmuşlar hava kararınca develerinden inip yürüyerek yola devam etmişler. Fakat yolda giderken ayaklarına sert bişeyler deymiş ve bazıları:
- alıp heybemize atalım da sabah hava aydınlanınca bakarız bunlar neymiş diye düşünürken, bazıları da hiç aldırış etmeden geçip gitmişler. Sabah hava aydınlanınca heybelerini açıp bakmışlar ki hepsi elmas pırlanta... Almayanlar keşke biz de bikaç tane alsaydık diye hayıflanırken alanlar da keşke daha fazla alsaydık diye pişmanlıklarını dile getirmişler. Burdan çıkarılacak ders aslında çok büyük, tabi anlayana ;)

5 Nisan 2015 Pazar

Parkta Yürüyüş Yaparken Tanışan Seksenlikler FIKRA

Seksenlerinde bir amca her gün parka gider hafif bir yürüyüş yapar ve bir kanepeye
oturur gelen gideni seyreder ve günlerini böylece geçirirmiş.
Bir gün yine seksenlerinde bir teyze amcanın oturduğu kanepenin öbür ucuna oturmuş.
Havanın güzelliğinden falan bahsederken akşamı etmişler.
Amca teyzeyi evine, akşam yemeğine davet etmiş. Birlikte bir şeyler pişirip yemişler, yanında da biraz kırmızı şarap...
Amcam teyzeme dönmüş:
— Ne dersin ha! Yatağa gidelim mi?
İkisi de yılların dulu.
Teyzem:
— Neden olmasın!
Bir iki öpüşme falan derken iş çığırından çıkmış ve bir müddet sonra ikisi de mutlu ve yorgun uzanmışlar sırtüstü.
Amcam içinden söyleniyormuş sigarasını içerken:
— Tüh be, kız olduğunu bilseydim bu kadar zorlamazdım!
Teyzem de içinden diyormuş ki:
— Hay Allah, bu yaşta becerebileceğini bilseydim külotlu çorabımı çıkartırdım!.

Ağızdan Çıkan söz Kalmaz Havada, Ya Sağ Tarafa Yazılır Ya Sol Tarafa

Ağızdan Çıkan söz Kalmaz Havada, Ya Sağ Tarafa Yazılır Ya Sol Tarafa..