Bu Blogda Ara

26 Şubat 2015 Perşembe

ÖFKELENİNCE NEDEN BAĞIRIRIZ (kıssadan hisse)


Öfkelenince neden bağırırız?
Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş.
Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”
“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”
Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz..

24 Şubat 2015 Salı

Ben keder üretir dert yaratırım aleme ibrettir her bir satırım kırk yılın başında halim hatırım sorulsa ne yazar sorulmasa ne..

Ben keder üretir dert yaratırım aleme ibrettir her bir satırım kırk yılın başında halim hatırım sorulsa ne yazar sorulmasa ne..

Yerine Düşmeyen Gelin Yerine Yerine, Boyuna Uymayan Esvap Sürüne Sürüne ESKİR!

Yerine Düşmeyen Gelin Yerine Yerine, Boyuna Uymayan Esvap Sürüne Sürüne ESKİR!
Yerine Düşmeyen Gelin Yerine Yerine, Boyuna Uymayan Esvap Sürüne Sürüne ESKİR!

EĞER YÜRÜDÜĞÜNÜZ YOLDA GÜÇLÜK VE ENGEL YOKSA BİLİN Kİ O YOL SİZİ BİR YERE ULAŞTIRMAZ…

EĞER YÜRÜDÜĞÜNÜZ YOLDA GÜÇLÜK VE ENGEL
YOKSA BİLİN Kİ O YOL SİZİ
BİR YERE ULAŞTIRMAZ…
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine
kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu.
Bakalım neler olacaktı? Ülkenin en zengin tüccarları, en
güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan
öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya
girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından
bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu.
Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu.
Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı
ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde
kaldı; ama kayayı da yolun kenarına çekti.
Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın
eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı. Kese altın
doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde... “Bu altınlar kayayı
yoldan çeken kişiye aittir” diyordu kral. Köylü, bugün dahi
pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
“Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir
fırsattır...”

16 Şubat 2015 Pazartesi

Onda da var bir hayır (kıssadan hisse)

Bir gün padişah, vezirini yanına alıp ormanda dolaşmaya çıkar. Yalnız bu vezirin her iki lafından biri "var onda da bir hayır, var bunda da bir hayır."
Vezirini çok seven padişah, bu sözüne çok kızarmış.
Ormanda dolaşırken ağaçların arasından bir ok fırlayıp padişahın gözüne saplanır ve padişah can havliyle yerde kıvranırken, vezir yine aynı şekilde onda da var bir hayır padişahım der.
Bu defa padişah kükrer ve
- seni vezirlikten atıyorum defol gözüme görünme diyerek kovar.

Az sonra oku fırlatan adamlar, koşarak padişahın yanına gelirler ve:
- Başkanım bu adam kör olmuş bundan kurban olmaz diye bağırırlar, işte tam o anda padişah, vezirin o sözünün ne kadar doğru olduğunun farkına varıp, saraya dönünce tekrar huzuruna çağırır ve özür diler.
Özür dilerim gerçekten haklıymışsın, beni affet dediği anda vezir:
- Padişahım ben kırılmadım gücenmedim onda da var bir hayır derken,
Padişah şaşırır,
- neden öyle söylüyorsun hiç mi kırılmadın?
Bunun üzerine vezir,
- Neden kırılayım efendim, dedim ya onda da var bir hayır, eğer siz beni kovmasaydınız, sizin gözünüz kör olduğu için adamlar beni kurban edeceklerdi....
Allahın her işinde vardır bir hayır. Başımıza gelen her kötü olayda umutsuzluğa kapılmamalıyız. Allah bizim için hayırlı olanı bizden daha iyi bilir.

Balıkçı Tekneleri (kıssadan hisse)

 
Soğuk bir kış sabahı sahilde bulunan küçük bir koydan bir balıkçı filosu denize açıldı. Öğleden sonra büyük bir fırtına koptu ve gece olduğunda balıkçı teknelerinden hiçbirisi limana dönememişti.Bütün gece boyunca eşler, anneler, çocuklar ve sevgililer ellerini oğuşturup, kaybolan sevdiklerini kurtarması için Allaha yakararak rüzgara açık kıyıda bir aşağı bir yukarı dolandılar.
Bu berbat durumda, bir de kulübelerden birinde yangın çıktı, Erkekler olmadığı için yangını söndürüp kulübeyi kurtarmak mümkün olmadı.
Ancak gün ışıdığında, herkesin sevinçle gördüğü gibi balıkçı teknelerinin tümü de sağlam olarak limana döndü.

Fakat, orada ümitsiz bir kişi vardı. Bu kişi yangında evi kül olan adamın eşiydi.
Kocası karaya çıkarken kadın şöyle bağırıyordu:
- “Aman Allahım, mahvolduk! Evimiz, içindeki herşeyle birlikte yangında kül oldu!”
Adam ise, kadını şaşırtan şu sözleri haykırdı:
- “O yangını verene şükürler olsun! Yanan kulübemizin ışığı sayesinde bütün tekneler yolunu buldu ve sâlimen limana döndük.”